Enfeksiyon vücudun mikroorganizmalar tarafından istila edilmesi olarak tanımlanmaktadır. Her hastalık yapan mikroorganizma her insanda hastalık belirtilerine neden olmaz. Bunu belirleyen o kişinin bağışıklık sisteminin gücüdür. Bağışıklık sisteminin çalışabilmesi, yani vücudun enfeksiyonlara karşı direnç göstermesi çok sayıda faktöre bağlıdır. Beslenme bağışıklık sistemini doğrudan etkileyen en önemli faktördür. Beslenme-bağışıklık sistemini ilişkisi oldukça…

Enfeksiyon vücudun mikroorganizmalar tarafından istila edilmesi olarak tanımlanmaktadır. Her hastalık yapan mikroorganizma her insanda hastalık belirtilerine neden olmaz. Bunu belirleyen o kişinin bağışıklık sisteminin gücüdür. Bağışıklık sisteminin çalışabilmesi, yani vücudun enfeksiyonlara karşı direnç göstermesi çok sayıda faktöre bağlıdır. Beslenme bağışıklık sistemini doğrudan etkileyen en önemli faktördür. Beslenme-bağışıklık sistemini ilişkisi oldukça hassastır. Vitamin ve mineral gibi bazı besin öğelerinin sınırda yetersizlikleri durumunda bile, bağışıklık sistemi işlevleri baskılanır ve enfeksiyon riski artar.

Beslenme bağışıklık sistemini doğrudan etkiler ve bu ilişki oldukça hassastır. Bazı besin öğelerinin sınırda yetersizlikleri durumunda bile, bağışıklık sistemi işlevleri baskılanır ve enfeksiyon riski artar. Enfeksiyonlar sırasında gelişen metabolik hız artışı, besinlerin dağılımındaki değişiklik, enflamatuar (iltihabi) ve immün (bağışık) cevabın uyarılması besin öğesi gereksinimlerini arttırır.

Bağışıklık sisteminin fonksiyone etmesi, yani vücudun enfeksiyonlara karşı direnci çok sayıda faktöre bağlıdır. Rafine şeker ve un tüketiminin artması, besin ve diğer maddelere karşı alerjiler, aşırı alkol tüketimi, stres ve az spor yapma gibi faktörler immün sistemi zayıflatarak enfeksiyon eğilimini artırırlar.

Bütün bu faktörlerin yanında immün fonksiyonların idamesini sağlayan vitamin, mineral ve diğer makro ve mikro besin maddelerinin yetersizlikleri de enfeksiyonlara karşı duyarlılığı arttırmaktadırlar.

Başta A ve C vitaminleri olmak üzere probiyotikler, selenyum, çinko ve multi vitamin-mineral preparatları enfeksiyonlara karşı kesin ya da kısmi yararı gösterilen besin destekleridir. Bunlar içinde en çalışma yapılanların başında A ve C vitaminleri gelmektedir.

A vitamini

A vitamini immün sistemi uyararak solunum ve mide-barsak sümüksü zarlarını mikroorganizmaların istilasına karşı korur. A vitamininin enfeksiyonlara karşı olan bu olumlu etkileri daha çok A vitamini yetersizliğinin olduğu hastalara kendini göstermektedir. Diyetinde yeterli A vitamini olan kişilere A vitamin takviyesi yapmanın etkisi ya çok az ya da yoktur; hatta doz biraz aşarsa tehlike de yaratabilir.

Ayrıca A vitamini takviyesi yararı sadece ishal, kızamık ve tbc gibi enfeksiyonlarda görülmekte, örneğin pnömonilerde böyle bir etki görülmemektedir. Bu nedenle diyetsel eksiklik düşünülmeyen ve malabsorpsiyonu olmayan kişilere proflaktik A vitamini vermek gereksizdir.

C Vitamini (askorbik asit)

C Vitamininin enfeksiyon (bulaş) ve enflamasyon (iltihap) üzerine olan etkileri şunlardır;

  1. Fagositozu artırmak
  2. İmmünglobulin sentezini (IgG, IgM) artırmak
  3. Kompleman sentezini artırmak
  4. Interferon sentezini artırmak
  5. Antienflamatuvar prostaglandinlerin PGE1 ve PGE3 etkisini artırmak
  6. Serbest oksijen radikallerini temizlemek

Lökositlerin bakteri, virüs ve kanser hücrelerini fagosite etmesi (yutması) için kandaki düzeyin 50 katı C vitaminine ihtiyaçları vardır. Enfeksiyon sırasında şekerli bir gıda alınması C vitamininin lökosit içine girmesini azaltır. Çünkü glukoz, benzer moleküle sahip olduğu için askorbik asit ile yarışır. Böylece fagositoz endeksi düşer.

C vitamininin etkisinin en iyi görüldüğü enfeksiyonlar viral olanlardır. Yapılan 38 çalışmanın 37’sinde C vitamininin (0.5-2g/gün) üst solunum yolu enfeksiyonuna karşı koruyucu olduğu görülmüştür.

Akut enfeksiyonda, iki Nobel kazanmış tek bilim adamı olan Prof. Dr. Linus Pauling’in reçetesi, semptomlar hafifleyinceye kadar saatte bir 1 gram ya da üstünde C vitamini almaktır (27). Daha düşük dozların ağır enfeksiyonlardaki etkisi fazla değildir. Bu sırada şekerli bir gıda, antibiyotik (nonbakteriyel bir hastalıksa), vazokonstriktör burun damlası, antihistaminik ve dekonjestan alınması ise mevcut hastalığın şiddetini artırır ve süresini uzatır.

Eski yıllarda yüksek doz C vitamini (>10 g/gün) ile akut viral hepatit ve viral pnömoni gibi birçok viral hastalık başarıyla tedavi edilmiştir.

30’lu ve 40’lı yıllarda yüksek doz C vitamini kullanılarak başarılı poliomiyelit (çocuk felci) tedavileri yapılmıştır.

Cathcart yüksek doz C vitamini vererek HIV’li (AIDS) hastaların yaşam süresini en az 2 kat artırmıştır. Yüksek doz C vitamini yardımcı T- hücrelerini etkilemektedir.

Probiyotikler

Probiyotikler antienfeksiyöz özelliklerini aşağıdaki mekanizmalar ile sağlarlar;

a) pH’nın düşürülmesi
b) Salgıladıkları H2O2, mikrosin ve bakteriyosinlerin bakterileri etkisizleştirmesi
c) Hastalık yapan bakterilerin mukozaya yapışmasının engellenmesi (yarışmalı inhibisyon).

Yapılan çok sayıda çalışma probiyotik yiyeceklerin ishal tedavisinde son derece başarılı olduğunu göstermiştir. Geleneksel halk tıbbında ishalli kişilere yoğurt verilmesi yaygın bir uygulamadır. Probiyotikler virüs ishallerinde daha etkili olmakta, dizanteri şeklinde ishalleri ise fazla etkilememektedir.

Bunun dışında probiyotikler antibiyotik ishallerinin önlenmesi ve tedavisinde de oldukça başarılıdırlar. Ayrıca probiyotikler genital ve üriner (idrar) sistem enfeksiyonlarını da azaltırlar.

Probiyotikler antimirobiyal özellikleri yanında çeşitli vitaminlerin (K, tiamin, biyotin, B12, niasin vb) sentezini de yapmaktadırlar.

Demir

Demirin enfeksiyonlarla olan ilişkisi en az 30-40 yıldır bilinmektedir. Fazla demir verildiğinde vücudun normal anti bakteriyel mekanizmaları bozulmaktadır. Demir bağlayıcıları bakteriyel, paraziter ve viral enfeksiyonlarla mücadelede oldukça etkilidir. Demir eksikliğinde vücut direnci düşer, sık enfeksiyon geçirilir. Sık enfeksiyon da demirin daha da düşmesine neden olur… Bu bir kısır döngü olarak devam eder…

Çinko

Çinko üç yüzden fazla enzimin koenzimidir. Çinko yetersizliği immün fonksiyonları bozmakta ve çinko takviyesi sağlıklı kişilerde immün fonksiyonları güçlendirmektedir.

Az gelişmiş ülkelerin gastroenteritli (ishal) çocuklarında yapılan araştırmalarda çinko takviyesinin ishal sayısı, süresi ve şiddetini azalttığı saptanmıştır.

Tüberkülozlu hastalarda da yaygın çinko eksikliği saptanmıştır.

Çinkonun soğuk algınlığı tedavisinde de yararlı olduğu gösterilmiştir.

Multi vitamin-mineral preparatları

Gelişmiş ülkelerdeki insanların %20-30 kadarı sağlık durumlarını üst seviyelere çıkartmak için multi vitamin-mineral preparatları kullanmaktadırlar (67). Multi vitamin-mineral preparatlarının enfeksiyonlara karşı koruyucu olması konusu tartışmalıdır. Nitekim bazı araştırmalar multi-vitamin preparatlarının yaşlı ve diyabetik hastaları enfeksiyonlardan koruduğunu göstermekte iken bu preparatların hiç etkili olmadığını ileri süren çalışmalar da vardır.

Selenyum

Selenyum bağışıklık sisteminin fonksiyonu için gerekli bir eser elementtir. Selenyum verilen prematüre bebeklerin verilmeyenlerden daha az hastane enfeksiyonu geçirdiği gösterilmiştir. Selenyum düşüklüğü olan kişilere selenyum takviyesi yapıldığında viral hepatit sıklığı azalmıştır.

Kolesterol

Kolesterol hücre zarında yapıtaşı olarak bulunan yağların yaklaşık %30’unu oluşturur. Bütün hücrelerin yapısında kolesterol bulunmak zorundadır. Kolesterolün moleküler yapısı suda erimesini imkansızlaştırır. Hücre duvarlarında bulunan su geçirmez özellikteki kolesterol, hücre iç ortamını dış etkilerden korur. En çok kolesterol dış etkilerden en az etkilenmesi gereken sinir dokusunda bulunur. Kolesterol hücre zarının akışkanlığını sağlar.

Kolesterol sitotoksik (hücre zehirleyici) T-lenfositleri uyararak mikropların öldürülmesine yardımcı olur. Kolesterol hücre zarında bulunan enzimler ve diğer maddeler aracılığı ile akyuvarların fagositozunu sağlar.

Çok sayıda laboratuvar çalışmasında lipid ve kolesterol eksikliğinin bulaşıcı hastalıkların şiddetini artırdığı saptanmıştır.

19 çalışma ve 68 406 ölümü içeren bir meta-analiz incelemesinde görülmüştür ki kan kolesterol düzeyi azaldıkça solunum ve mide-bağırsak hastalıklarından (özellikle bulaşıcı olanlar) ölüm artmaktadır.

120.000 kişi üzerinde 15 yıl süre ile yapılan bir araştırmada kan kolesterol düzeyi düşük olanlarda, bulaşıcı hastalıklardan hastaneye başvuruda bulunanların sayısının kolesterolü yüksek olanlara göre daha fazla olduğu görülmüştür.

2.446 bekar erkek üzerinde 14 yıl süre ile yapılan bir araştırmada kolesterol düzeyi düşük olanlarda AIDS rizikosunun daha fazla olduğu saptanmıştır. Bir başka çalışmada kan kolesterol düzeyi düşük AIDS’li hastaların daha fazla öldüğü görülmüştür.

Kanser tedavisine bağlı ateşli nötropenisi (çok çekirdekli akyuvar düşüklüğü) olan 17 hasta incelenmiş. Altısı ölmüş. Bunlarda tedavi sırasında kan kolesterol düzeyleri yükselmemiş. Yaşayan 11 hastanın başlangıç kan kolesterol düzeyi ölenlerden yüksekmiş. Bunlarda tedavi sırasında kolesterol yükselmiş ve kolesterol düzeyleri iyileştikten sonra normale inmiş.

Smith-Lemli-Opitz sendromunda (7-dehidrokolesterol 7-redüktaz enziminin doğuştan yetersizliği) kolesterol sentezi çok düşüktür. Bu hastalarda çok sayıda malformasyon ve sık geçirilen enfeksiyonlar vardır. Bu hastalara ilave kolesterol verildiğinde enfeksiyonlar azalmaktadır.

Ailevi hiperkolesterolemisi olan kişilerde de enfeksiyon hastalıklarından ölüm daha az olmaktadır.

Kolesterolü yüksek kişilerde karın içi enfeksiyonlarının daha çabuk iyileştiği gözlemlenmiştir.

Yakın zamanda yapılan bir çalışmaya göre ilaç tedavisine ek olarak kolesterolden zengin diyet uygulanması akciğer tüberkülozlu hastaların balgamlarındaki tbc basilinin daha çabuk temizlendiği saptanmıştır.

D vitamini

19 yüzyılın sonunda Danimarka’lı doktor Niels Finsen UV ışınlarını deri tüberkülozu tedavisinde başarı ile kullanmış ve 1903 yılında Nobel Tıp Ödülünü kazanmıştır.

Kanda 25(OH) D vitamini düzeyi azaldıkça tüberküloz riski 10 kat artmaktadır. D vitamini makrofajları (mikrop yutucu) aktive ederek enfeksiyonlara karşı koruyuculuk sağlar.

Enfeksiyonlardan korunmak için neler yapılmalı?

  • Hijyen kurallarına uyulmalı
  • Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet kullanılmalı
  • Margarin ve sıvı (mısır, soya, ayçiçeği vb) yağların kullanılmaması, bunların yerine hayvani yağların ve zeytinyağının yenilmesi
  • Bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırdıkları için bol fermantasyon ürünleri (kefir, turşu, yoğurt, peynir, şarap, boza, sirke, tuzlama yiyecekler, bira mayası) tüketilmeli
  • Günde en az 3-5 dakika kültür fizik yapılmalı ve yarım saat yürünmeli
  • Güneşlenilmeli ve erken yatıp erken kalkılmalı
  • Fazla alkol tüketilmemeli

Vitamin-mineral preparatlarını her derde deva olarak görmek son derece yanlıştır. Dengeli ve sağlıklı beslenen kişilerin vitamin-mineral preparatlarını rutin olarak kullanmaları gerekmez. Sağlıklı beslenmeyenlerde ve hastalarda ise hastalığın cinsine göre diyete vitamin(ler) ve/veya mineral(ler) eklenebilir. Bu makalenin yazarı günde 1-2 gram kadar askorbik asit kullanılmasını önermektedir.

Kaynaklar

  • Scrimshaw NS. Historical concepts of interactions, synergism and antagonism between nutrition and infection. J Nutr 2003; 133: 316S-321S.
  • Sanchez A, Reeser JL, Lau HS, et al. Role of sugars in human neutrophilic phagocytosis. Am J Clin Nutr 1973;26:1180–4.
  • Ahmed FE. Toxicological effects of ethanol on human health. Crit Rev Toxicol 1995;25:347–67.

İlgili Yazılar

Bütün Yönleriyle D Vitamini

Ülkemizde ve bütün Dünya’da D vitamini yetersizliği önü alınmaz bir salgın olarak etkisini sürdürmektedir. Bu sessiz salgın sadece kemik hastalığına neden olmamakta, daha henüz kemik hastalığı olmadan başta kanserler, enfeksiyonlar,…

Devamını oku

Raşitizm Nedir?

Raşitizm kemiklerde kalsiyum depolanmasının yetersiz olmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir hastalık olup çok çeşitli nedenleri vardır ve her yaşta görülebilir.

Devamını oku
Raşitizm nedir?

Balık yağı ve omega yağ asitleri

Omega 3 nedir? Çocuklarda ne dozda balık yağı kullanılmalı? Ne kadar balık yedirilmeli? Çocuklarda hangi balık daha uygundur? İnanmayacaksınız ama Çocuklarda balık yağı düzenli kullanılmalıdır… Hem de ömür boyu… Omega…

Devamını oku
Balık yağı ve omega yağ asitleri