İştahsızlık ve yeme isteksizliğini genel olarak “beslenme bozukluğu” olarak inceleyeceğiz. Çocuklarda en sık rastlanan bu şikayeti sistematik olarak üç ayrı uzmanın (Çocuk doktoru- gelişimsel pediatri uzmanı, psikolog ve çocuk psikiyatristi) gözü ile inceleyip açıklamaya çalışacağız.
İlk yazı Gelişimsel pediatri uzmanının kaleminden:
Beslenme her canlının doğumundan itibaren yaşamın sürekliliği için en önemli ihtiyaçlarının başındadır. Bundan dolayı beslenme güçlüğü olan çocuğun bu doğal ihtiyacını karşılamak istememesinin, kendi kendine yememesinin veya yemek reddinin nedenlerinin ciddi bir şekilde irdelenmesi gerekir. “Canı istemediği için” veya “inadından yemiyor” yaklaşımı yüzeyseldir, yanlıştır. Nedeni bilirsek ve eğer bizden kaynaklandığını kabul edersek, çözümü de kolay olacaktır.
Zero to Three National Center for Clinical Infants Programs 0 -3 yaş tanı sınıflamasına göre yeme bozukluğu (iştahsızlık): Çocuğun beslenme davranışında ve yeterli besin alımında güçlükler göstermesi, yemek yemeği doğal gereksinimlerine göre düzenleyememesidir. (1)
İştahsızlık nedenlerini kabaca üçe ayırmak mümkündür:
- Psikososyal – davranışsal bozukluk: Bu çocuklar bedense, organik olarak sağlıklıdır.
- Organik hastalıklı çocuk
- Nöromüsküler hastalık
- Lokomotor sistem hastalıkları
- Metabolik hastalık
- Sindirim sistemi hastalıkları: En başta motilite bozuklukları, gastroösofageal reflü, mide boşalma gecikmesi, ülser vs.
Yani iştahsız çocukta öncelikle iştah azalmasına neden olacak gastroösefageal reflü ve anemi gibi bedensel bir hastalık olmadığı ispat edilmelidir. Daha sonra psikolojik faktörlere yönelmek gerekir. Çok önemli ve çoğu kez göz ardı edilen bir konu da anemidir! İştahsızlık ister organik hastalıktan ister psikolojik nedenlerden kaynaklansın yemeyen çocukta ortaya çıkması çok muhtemel aneminin de tedavi edilmesi gerekir. Yine dikkat edin; anemi düzeldiği halde iştahsızlık devam edebilir ama çoğu psikojen kaynaklı iştahsızlıkta aneminin düzeltilmesi ile birlikte ailenin de davranışlarında da düzelme sağlanınca iştah açılmaktadır.
Bebeğin beslenme – aile ilişkisini şu dönemlere ayırarak sınıflamak mümkündür:
Homeostaz dönemi (0–3 ay)
Bu dönem bebek anne ilişkisinin kurulduğu, bebeğin kendini güvende hissetmeye başlayacağı dönemdir. Bu dönemde bebeğin acıkması fark edilmeli, karnı doyurulmalı, beslenme sırasında anne – bebek arasında göz teması kurulmalı, bebek ile konuşulmalıdır. Bebeğin doyduğu anlaşılmalı, doymuşsa ama ağlıyorsa doymadı sanılarak zorla beslenmeye çalışılmamalıdır. Bu dönemde annenin bebeğine karşı duyarlılığının ne kadar fazla olduğu, duyarlılıktan evhama geçip geçmeyeceği belli olur, varsa annelerin bebeğin beslenmesi ile ilgili takıntıları ortaya çıkar. Bebekte iştahsızlığın ortaya çıkmaması için anne sütünden ek gıdalara geçiş döneminde annelerin dikkat etmesi gereken konular yazımızın devamında sıralanmıştır!
Bir bebeğin her türlü sıkıntı belirtisine yemek yedirilerek karşılık verilirse bebek daha sonraki sıkıntılarında da yemek gelmesini bekleyecektir! Sürekli olarak beslenen bebekte de açlık – tokluk hissinin gelişmesi mümkün olamayacaktır.
Bağlılık dönemi (3 ile 6–8 ay)
Bu dönemde anne – bebek arasında duygusal ilişki daha önemlidir. Emzirme sırasında anne ve bebek arasında eşine az rastlanır bir karşılıklı görsel ve sözel ilişki gelişir. Hazırlanan mama bitirilmek zorunda değildir. Yani beslenme bu dönemde anne bebek ilişkisinde daha sosyal bir faaliyettir. Bebek beslenme sırasında mola verip anne ve etrafla ilgilenir oynar. Bu mola sırasında ardışık kaşıklarla bebek yemeye devam etmeye zorlanmamalı, sabredilmeli ve ona saygı gösterilmelidir.
Ayrılma, bireyselleşme (Otonomi) Dönemi (6–9 ile 36 aylar)
6 ay ile 3 yaş arasında bebek için bakım vericiden ayrılmanın aşama gerçekleştiği ve benlik hissinin başladığı yıllardır. Bağımlılık ile otonomi denemeleri yaşanır. 7–9 aylardan itibaren bebek kendi kendini beslemeye başlar. 12-18 aylarla birlikte bebek oyun ve beslenme arasında bebek kendi tercihlerini söylemeye başlar. Tok olduğunu, yorgun olduğunu önceleri sözel olmayan dille ifade eder.
Bebek bu dönemde anne babanın anksiyete davranışlarını fark eder. Yemek saatlerinde kontrolü ele almak için hareket eder. Ne yiyeceğine, ne zaman, ne kadar ve nerede yiyeceğine karar vermek ister. Bu dönemde ana – baba tarzı ve davranışı şekli de iştah oluşumunda çok önemlidir.
Çocuğu doyduktan donra beslemeye devam etmek, toklukla ilgili “başını çevirme”, “sallanma” gibi belirtileri dikkate almamak zamanla çocuklarda beslenmeye karşı bir direnç oluşmasına ve beslenme deneyiminin sıkıntı bir süreç olarak yaşanmasına neden olabilir. Yani bebek başını çevirerek yemeyi reddettiğinde “ille bu son kaşık da yenecek” veya “bu kase bitecek” şeklinde davranılırsa bebek de reddetme hakkını kullanır; zorlandığı takdirde ise bir sonraki beslenme saatinde kendisine yapılan bu saygısızlığı size acı acı ödetir!
Tüm bu becerilerin gelişiminde bebek kendi açlık-tokluk, uyku – uyanıklık döngülerinin ipuçlarına duyarlı ve uygun yanıtlar veren ebeveynlere ihtiyaç duyarlar. Buna göre eğer bir annenin;
- Empati derecesi yüksek,
- Müdahaleciliği orta ve alt derecede ve
- Besleme becerisi yeterli ise
bu annenin bebeğinde beslenme sorunu daha az olacaktır.
Yeme Sorunlarının Nedenleri
Yeme doğal bir dürtü olduğundan yemek istememe hemen her zaman altta yatan bir sorun olduğunu düşündürür. Çocuk sağlıklı ise iştah dürtüsü de sağlıklı olacaktır. İştahsızlık sıklıkla çocuğun kendisinden kaynaklanmayacaktır. Yeme isteği yani iştahı belirleyen faktörler şunlardır:
- Çocuğun duygu durumu, düşünceleri ve gelişimsel dürtüsü
- Yemeğin sunulma şeklinin çocuğun gelişimsel özelliklerine uygunluğu
- Yemeğin kokusu, dokusu, tadı
- Yemekte birlikte olunan kişilerle ilişki ve uyum
- Çocuğun sağlık durumu (2)
İştahsızlığın yeme-yedirme ilişkisi ile ilgili nedenleri
Yedirerek bebeklerini hayatta tutma anne ve babanın en temel içgüdülerinden biridir. Yeme davranışı bebekte yedirilme olmaksızın gelişmeyeceğinden hemen her zaman karşılıklı ilişkiye ve etkileşime bağlıdır. Yedirme davranışı, yediren kişinin ruhsal ve bilişsel durumu, kendi yeme isteği ve çocukluğunda yediriliş deneyimleri gibi öğrenilmiş davranışlar ve yedirilen çocuğa duyulan bağlılıkla da ilgili olan çok karmaşık bir davranıştır. (3)
Yediren kişinin
- Daha önce düşük, ölü doğum, çocuk kaybetmiş olması.
- Evde ve İşte çok fazla yük ve sorumluluğunun bulunması.
- Yeterli destek bulamayıp yalnız kalması.
- Evlilikle ilgili sorunlarının olup aile desteğinin bulunmaması.
- Aşırı titiz ve kontrol edici-müdahaleci yapısının olması.
- Ruh sağlığı ile ilgili sorunlarının olması. (Depresyon, anksiyete, psikoz, takıntılar)
- İyi annelik ve iyi kadınlık yapmayı, çocuğa yemek yedirmekle eş tutması.
- Kendi çocukluğunda yeme sorunlarının olması, aşırı kaygılı yedirilmiş, yemeğe zorlanmış olması veya tam tersi: ihmal edilmiş, şefkatsiz büyümemiş olması.
- Bebeğin yemezse öleceğinden korkması.
- Bilişsel durumunun bebeğin yeme gereksinimini algılamayacak kadar sorunlu olması. (4)
Beslenme Sorununun Önlenmesi
Ailelere daha bebekleri doğmadan önce beslenme danışmanlığı yapılarak ve gelişimine uygun beslenme önerileri verilerek beslenme sorunlarının oluşması önlenmelidir. Bebeğin doğar doğmaz anne yanına alınması, anne sütünün öneminin vurgulanması daha ilk zamanlardan başlayarak anne – çocuk etkileşimini güçlendirmektedir.
Önleyici yaklaşımlar toplumun ailenin ve çocuğun getirdiği riskler ve koruyucu etmenler bilinerek yapılabilir. Örneğin bir bebeğin ailesi yoğun geçim sıkıntısı içindeyse ve sağlık güvencesi ve izlenmesi yoksa (riskler) ancak anne emzirmekte ve baba iş aramakta ise (destekleyici etmenler) bunlar desteklenmeli ucuz beslenme yöntemleri öğretilmeli, sık izlem aralıkları ile büyüme kontrol edilmelidir. Aileyi toplumu ve bebeği tanımadan katı bir tutum içinde bebekler için bilimsel geçerliliği olmayan, onların yiyeceği miktar ve karışımlarda yiyeceklerin önerilmesi bebeğin tat zevklerini ailenin sosyokültürel yapılarını ve ulaşabildikleri besinlerin besin önerileri verilirken değerlendirilmemesi, yeme – yedirme ilişkisi ile ilgili sorunları ve beslenme bozukluğu sıklığını arttıracaktır.
Buna karşılık izlediği ailelerin ve çocuklarının içinde yaşadıkları koşullara, duygularına, düşüncelerine, gelişimlerine duyarlılıkla yaklaşan çocuk hekimlerinin sağlıklı beslenen toplumların gelişmesine büyük katkısı olacağına inanmaktayız. (5)
Kaynaklar
(1) Gelişimsel Pediatri, Prof. Dr. İlgi Öztürk ERTEM, Çocuk Hastalıkları Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara, 2005 Sf 229
(2) Gelişimsel Pediatri, Prof. Dr. İlgi Öztürk ERTEM, Çocuk Hastalıkları Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara, 2005, sf 232
(3) Gelişimsel Pediatri, Prof. Dr. İlgi Öztürk ERTEM, Çocuk Hastalıkları Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara, 2005, sf 233
(4) Gelişimsel Pediatri, Prof. Dr. İlgi Öztürk ERTEM, Çocuk Hastalıkları Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara, 2005, sf 233
(5) Gelişimsel Pediatri, Prof. Dr. İlgi Öztürk ERTEM, Çocuk Hastalıkları Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara, 2005, sf 240