Yemek yaparken kullandığınız soya yağında fındık genleri olabileceğini hiç düşündünüz mü? Ya fındık alerjiniz varsa? Peki yediğiniz patateste tavuk geni varsa veya içtiğiniz inek sütünde büyüme hormonu olabileceğini düşündünüz mü? Bunların ne zararlar verebileceğini biliyor musunuz?
23 Ekim pazartesi günü Resmi Gazetede yayınlanan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Yönetmeliği nedeni ile duyarlı çevrelerde ortaya çıkan tepkiler, bizim de bu konuda bilgilendirme ve aydınlatma amaçlı bir köşe oluşturmamız için itici güç oldu.
GDO tam olarak nedir?
Genetik mühendisliği teknikleri ile genleri değiştirilmiş organizmalara GDO denir. www.bugday.org adlı sitedeki tanıma göreyse “Modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilmiş yeni bir genetik materyal kombinasyonuna sahip olan herhangi bir canlı organizma”. Genleri değiştirilmek istenen organizmanın genleri, bir başka organizma geni ile değiştirilerek veya eklenerek değişikliğe uğratılır ve yeni bir gen elde edilir. Bu amaçla aynı tür organizmanın geni kullanılabildiği gibi farklı türlerde organizmaların genleri de birbirine karıştırılıp eklenebilir. Örneğin soya fasulyesine fındık geni sokulabiliyor. (Buna transgenik işlem yani gen transferi deniyor) Bu organizmalarla yapılan gıdalara da genetiği değiştirilmiş gıdalar deniyor.
GDO’nun amacı ne ola ki?
İlk kez genetiği değiştirilmiş organizmalar ve bunların tohumları ile tarım yapmaya başlamakta amaç verimi attırmak ve açlığa çare olmak olarak ifade edildi. Sözde artan dünya nüfusuna gıda yetiştirmek ancak GDO ile mümkün olacaktı. Ancak zamanla esas amacın ülkelerin tarımlarını da kontrol etmek, gücü elde tutmak yani para ve iktidar olduğu anlaşılıyor.
GDO’lu gıdaları tüketiyor musunuz?
Avrupa Birliği ülkelerinin birçoğunda yasaklanmış olan bu ürünleri, Türkiye’de insanlar farkında olmadan tüketiyor. Uzmanlar, şu anda raflarda yer alan en az 900 üründe, GDO’ların kullanıldığını söylerken, ODTÜ’de yapılan bir çalışma farklı illerden alınan 28 domatesten 22’sinin genetiğinin değiştirilmiş olduğunu gösteriyor.
Rakamlar, genetiği değiştirilmiş ürünlerin Türkiye’ye girdiğini ve marketlerdeki sayısız paketlenmiş üründe kullanıldığını ortaya koyuyor. Türkiye’ye 2003 yılında toplam 1.818.131 ton mısır ABD ve Arjantin’den girdi. Yine 2003 yılında toplam 813.635 ton soya ABD ve Arjantin’den girdi. Arjantin ve ABD’de yetiştirilen mısır ve soyanın %70’den fazlasının transgenik olduğu bilinen bir gerçek. Oysa, Türkiye’ye transgenik ürünlerin ve tohumlarının girmesi yasak. Ancak rakamsal gerçekler, Türkiye’ye GDO’lu ürünlerin üstelik devlet eliyle sokulduğunu ortaya çıkarıyor. Türkiye, ithal edilen herhangi bir ürünün genleriyle oynanıp oynanmadığını gümrükte analiz edecek laboratuvarlara sahip değil.
Soya ve mısırın kullanıldığı yerleri düşündüğümüzde herkesin GDO’lu ürünleri tükettiği aşikâr. Soya; soya yağı, sucuk, salam, sosis, köfte, pizza, hamburger gibi kırmızı etli ürünler ve et suyu tabletlerinde, soya etli kıyma, soya unu, fındık, fıstık ezmesi, süt tozu, kozmetik sanayiinde, hayvan yemlerinde, mısır ise; mısırdan elde edilen nişasta bazlı tatlandırıcılarda, mısır yağında, bebek mamalarında, hazır çorbalarda ve yine hayvan yeminde kullanılıyor.
Oysa bakın ABD’den bir örnek
Aventis CropScience tarafından Cry9C proteini bir mısır çeşidine aktarılarak, ismine StarLink denildi. Mısır çeşidi, ABD Çevre Koruma Kurumu (EPA) tarafından içerdiği bu protein nedeniyle “potansiyel alerji yapıcı” olarak gösterildi. EPA, StarLink’in sadece hayvan yeminde ve sanayide kullanılabileceği, insan tüketiminde kullanılamayacağı kuralını koydu. 2000 yılında ABD’de bağımsız bir laboratuvar tarafından yapılan analiz sonucu insan tüketimine yönelik olarak Kraft Foods firması tarafından üretilen “Taco Bell” isimli ürünün yüzde 1 oranında StarLink içerdiği saptandı. Ardından, Kraft Foods piyasadaki yaklaşık 3 milyon adet ürününü piyasadan toplayacağını açıkladı. StarLink’den dolayı ABD’de 300’den fazla markalı gıda ürünü süpermarketlerden ve restoranlardan toplandı.
Genetiği değiştirilmiş bitkiler, tarımdaki tüm teknolojik gelişmeler gibi, üretimi ve verimi artırma ve en çok da dünyada hızla artan açlığa çözüm olma tezi ile ortaya çıktı. Ancak, üretimi hızla artan, yaklaşık Türkiye yüzölçümü kadar bir alanda yetiştirilen transgenik bitkiler ne açlığa ne de gittikçe yoksullaşan, toprağından olan üreticiye çözüm oldu. (1)
Biyologlar, çevreciler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve tarımla uğraşan ülkesini seven herkes neden GDO’larla yapılan tarımı reddediyor. Avrupa birliği ülkelerine giremeyen bu ürünler 2003’ten beri kanunlarda yasaklandığı halde marketlerde raflarda.
GDO’nun sakıncaları var mı?
Tarımda bağımsız olmamıza engel oluyor
GDO’larla yapılan tarımda, satın aldığınız tohumlar sadece bu sene ürün almanızı sağlıyor. Mesela bu ürünlerin (domates, biber veya başka bir şey) tohumu ile yeniden ekim yapamıyorsunuz.
- Çünkü genleri ile oynanan tohumlar ikinci kez ürün almaya engel oluyor.
- Çünkü genleri böyle programlanmış.
- Çünkü size bunları satan, bir kez daha tohum satacak ve daha çok para kazanacak.
Onlardan satın almazsanız da artık tozlaşma ile her yere yayılan genler o tarlada başka bir ürün almanıza uzun süre engel oluyor. Bu polenler ve bitki tozları, GDO kullanılmamış komşu tarlalardaki hasada da bulaşıyor, onları da GDO tohumları alınmazsa ürün vermez hale getiriyor; mahkûm ediyor.
Biyolojik çeşitliliği öldürüyor.
Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en fazla çeşit bitki örtüsüne sahip. 11.000 bitkiden 2.000’i sadece ülkemizde yetişiyor, başka hiçbir yerde yok. GDO ile yapılan tarım alanlarındaki ürünler ve bitkilerden uçan polenler ve tohumlar yukarıda anlattığımız mekanizmalarla biyolojik çeşitliliği öldürüyor.
Kaynak:
(1) Sefa Nuri Bozdoğan