Merhaba, Eray Beceren tarafından hazırlanan “Yaratıcı Drama ve Duygusal Zeka” başlıklı aşağıdaki yazı “Kişisel Gelişim Dergisi Eylül 2005” sayısında yayımlanmıştır. Yaratıcı Drama ve Duygusal Zeka Son yıllarda yapılan araştırmalar, IQ’nun hayattaki başarıya katkısının %10’dan fazla olmadığını göstermektedir. Yüksek IQ, başarının, prestijin, mutlu bir yaşamın garantisi olmadığı halde, okullarımızda ve kültürümüzde…

Merhaba,

Eray Beceren tarafından hazırlanan “Yaratıcı Drama ve Duygusal Zeka” başlıklı aşağıdaki yazı “Kişisel Gelişim Dergisi Eylül 2005” sayısında yayımlanmıştır.

Yaratıcı Drama ve Duygusal Zeka

Son yıllarda yapılan araştırmalar, IQ’nun hayattaki başarıya katkısının %10’dan fazla olmadığını göstermektedir. Yüksek IQ, başarının, prestijin, mutlu bir yaşamın garantisi olmadığı halde, okullarımızda ve kültürümüzde akademik yetkinlik hala ön planda tutulmakta; günlük hayatımızda büyük önem taşıyan sosyal ve duygusal becerilerin geliştirilmesi ihmal edilmektedir.

Duygusal ve sosyal kapasitesi yüksek kişiler – yani, duygularını iyi bilen, onları kontrol edebilen, başkalarının duygularını anlayan ve bunları ustalıkla idare edebilenler – hayatlarının gerek özel gerekse mesleki alanlarında daha avantajlı bir konuma geçerler.

Duygusal ve sosyal becerileri gelişmiş insanlar hayatta daha mutlu ve üretken oluyorlar.

Duygularını kontrol edemeyen kişiler ise, net düşünebilme ve işlerine konsantre olabilme yeteneklerini engelleyen içsel bir mücadeleye giriyorlar.

Duygusal Zekanın Tanımı

Daniel Goleman, 1995 yılında yayınlanan “Duygusal Zeka” adlı kitabında “Duygusal zekayı kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının duygularına empati beslemesi, ve duygularını yaşamı zenginleştirecek biçimde düzenleyebilmesi yetisi” olarak tanımlıyor. (Goleman, 1996).

Goleman’a göre; beynin düşünen parçası, beynin duygusal parçasından ürüyor. Beynin düşünen ve duygusal parçaları genelde yaptığımız her şeyde birlikte çalışıyor ve gerek iş yaşamında gerekse özel yaşamda başarılı ve mutlu olmak, insanların duygusal zeka becerilerine bağlıdır.

Daniel Goleman “Yeni Liderler” isimli kitabında Duygusal Zekanın; özbilinç, özyönetim, sosyal bilinç ve ilişki yönetimi başlıklı bileşenleri olduğunu ifade etmiştir. Goleman bu bileşenleri kısaca şöyle ifade etmiştir. (Goleman, 2003).

Drama nedir?

Drama kavramının tam bir Türkçe karşılığı bulunmadığı ve sözcük olarak Yunanca “dran”dan türetildiği bilinmektedir. Sevda Şener’e göre Megaralıların kullandıkları dran sözcüğü, hareket anlamına gelmektedir. “Drama sözcüğünün hareket bildiren bir sözcükten türemesi mümkündür” (Şener, 1982, s, 25). Metin And da drama sözcüğünün, eylem anlamını taşıyan, gene Yunanca dromenon’un seyirlik olarak benzetmecisi biçiminde kullanımıdır demektedir (And, 1974, s, 17). Özdemir Nutku ise dramanın Yunanca’da bir şey yapma ya da yapılan bir şey anlamında kullanıldığını belirtip eklemiştir, “Bu sözcüğün eski Yunanca’daki başka bir anlamı da oynamaktır” (Nutku, 1983, s, 5). Bu açıklamalarda dikkati çeken drama sözcüğünün içinde hep bir eylemi barındırmasıdır.

Dramanın bir çok tanımı yapılmıştır. En kabul gören tanıma göre drama; “Bir sözcüğü, bir kavramı, bir davranışı, bir tümceyi, bir fikri ya da yaşantıyı veya bir olayı, tiyatro tekniklerinden yararlanarak oyun ya da oyunlar geliştirerek canlandırmaktır” (San, 1991, s, 252).

Dramanın Tarihçesi

Çocuklarla drama ilk kez İngiltere ve Amerika’da başlamış ve gelişmiştir. John Locke’in çocuk zihnini dıştan gelen her türlü etkiye açık bir boş levhaya benzetmesi 19. yüzyılın sonlarından başlayarak değişmiş, yerini çocuk merkezli eğitim kavramına bırakmıştır.

Harriet Finlay-Johnson, Peter Slade, Brian Way Slade, Winifred Word, Viola Spolin, Dorothy Heathcote, John Deweyn, Henry Coldwwey Cook, Frank Cisec, Carl Gross, Betty Jone Wagner, Balton, McCaslin bu alanın gelişmesinde katkıda bulunmuş isimlerdir.

Ülkemizde Ismail Hakkı Baltacıoğlu, Tamer Levent ve Profesör Doktor İnci San drama çalışmalarının geçmesinde ve yaygınlaşmasında öncülük etmiş isimlerdir. Çağdaş Drama Derneğinin düzenlediği Uluslararası Drama Semineri ve Naci Aslan’ın her yıl Oluşum Tiyatro ve Drama Atölyesi bünyesinde düzenlediği Ulusal Drama Semineri ve Drama Liderleri Buluşması Türkiye drama tarihinde önemli yer tutmaktadır.

Niçin Drama?

Drama ister bir sanat formu olarak ister bir yöntem olarak ele alınsın insanın tekrar kendisiyle ve sanatla buluşması açısından önemlidir.

Drama insanın kendisiyle olan iletişimini sağlar, insan kendini keşfeder, kendinin farkına varır, kendini daha iyi ifade eder, böylece özgüveni gelişir. Olaylara, olgulara eleştirel bir gözle bakar. Diğer insanlarla etkileşim kurar, işbirliği yapar, paylaşır, sorumluluk duyar, empati kurar, toplulukla çalışma yeteneği, katılımcılığı, toplumsal duyarlılığı artar. Ortak bir ürün ortaya koymanın hazzını yaşar. Yaratıcılığı ve estetik duyguları gelişir. Hayal gücü artar. Günlük sıkıntılardan kurtulup deşarj olur. Drama verileni olduğu gibi kabul etmeyip, araştırmayı ve kendi özgün ürününü ortaya koymayı sağlar. Drama bireyi özgürleştirir, yaşadığı çağın ve yerin farkında olmasına yol açar. Daha demokratik davranışlar geliştirir. Yaşamla sanat arasında köprüler kurar.

Drama Süreci

Bir lider önderliğinde yaşanılan drama süreçlerinde gönüllü katılım esastır. Lider yaşanılacak süreçten önce bir program hazırlamış; gözlem yapmış, araştırılmış, amacını belirlemiştir. Fakat bu program katılımcılar tarafından şekillendirilecektir.

Genellikle drama süreci ısınma ile başlar. Burada amaç hem bedensel hem de psikolojik olarak sürece hazırlanmaktır. Çocuk oyunları, sahne jimnastiği, müzik ya da ritm eşliğinde yürüme, koşma, zıplama, çekme, itme, taklit yürüyüşleri, danslar sıkça kullanılan ısınma çalışmalardır. “Isınma çalışmaları bireyin kendi bedenini tümüyle hissedip açması ve grupla kaynaşması amacına yönelik olup aynı zamanda ana temaya konsantre olunabilmesi için yapılan hazırlıktır”.

Isınma çalışmalarının ardından rol oynama çalışmaları yer alır. Rol oynama çalışmalarında birey bedenini sesini kısaca kendini keşfeder, doğaçlamalara hazırlanır. Rol oynama çalışmalarında dikkat edilmesi gerek nokta katılımcıların klişelere ve tiplere takılmadan gözlem ve empati yaparak rol oynamalarını sağlamaktır.

Doğaçlama, temelde durumları, olayları rol oynayarak araştırma inceleme yöntemidir. Doğaçlama ile birey çeşitli yollar dener, her şeyi analiz eder. Liderin ya da grubun yarattığı çatışmayı yaşar.

Drama süreci doğaçlamanın ardından rahatlama-soğuma- ile son bulur. Rahatlama bir anlamda oyunun büyüsünden kurtulup gerçek hayata dönmektir. Oyuna, dışardan bakarak ne yaşadığı sorgulanır, eleştirilir. Bu aynı zamanda oyundaki çatışmanın geriliminden bedensel ve psikolojik olarak kurtulmadır.

Bir drama süreci bazen bir şiiri, bazen bir fotoğrafı, bazen müziği, bir objeyi ya da o gün yağan yağmuru çıkış noktası olabilir. Süreçte katılımcılar birbiriyle kaynaşmalı, birbirlerine güvenmelidirler. Ortam yeniliğe açık ve özgürlükçü olmalıdır.

Drama sürecinde bez parçalarından, artık materyallerden, ritm aletlerinden, maskelerden, boyalardan v.b. malzemelerden sıkça yararlanılır. Her şeye dönüşebilen malzemeler kullanılır.

Drama kesintisiz bir süreçtir. Isınma çalışmaları bitti, şimdi rol oynamaya geçelim diye bir geçişten söz edilemez. Bir drama süreci başlar, yaşanır ve biter.

Duygusal Zeka ve Drama

Duygusal Zeka, kısaca bireyin kendisi ve çevresi ile iletişimini kapsar. Yani hayatın içindeki ilişkiler ile ilgilidir. Bunu en kolay ve en açıklayıcı şekilde incelemek ve irdelemek, sonunda da farkındalık yaratabilmek ancak drama ile mümkün olabilecektir. Dramanın aşamaları;

  • Bireyin kendi ile etkileşimi
  • Bireyin bireyle etkileşimi
  • Bireyin grupla etkileşimi
  • Grupsal yaratım olarak belirtiriz bu aşamalar duygusal zekanın bölümleri olan
  • Özbilinç
  • Özyönetim
  • Sosyal bilinç
  • İlişki yönetimi ile örtüşmektedir.

Yaratıcı Dramaya Giriş Atölyesinin amacı; Başta Ashoka gönüllü eğitimcileri olmak üzere STK’larda çalışan gönüllüleri yaratıcı drama ile tanıştırmak, yaratıcı dramayı bir yöntem olarak kendi alanlarında nasıl kullanabilecekleri sorusunu sordurmaktı. Nitekim ben bu atölyenin sonunda yaratıcı dramayı duygusal zeka çalışmalarımda nasıl kullanabilirim sorusundan yola çıkarak atölye liderleri ile birlikte planlayıp uyguladığımız drama – duygusal zeka atölyesini geliştirdim.

Bu yapılan çalışmadan amacımız, katılımcılara günümüzde giderek daha önemli hale gelen sosyal ve duygusal becerilerin gelişmesinde yaratıcı drama yardımı ile yüksek farkındalık kazandırmak; duygu ve sosyal ilişki temelli sorunlara çözüm getiren bakış açıları konusunda paylaşımlarda bulunmaktır.

Çalışma sonucunda varılan noktada dramanın;

  • Kendimizle yüzleşmemizi, duygu ve düşüncelerimizle karşılaşarak onları anlaşılır, çözülebilir hale getirmemizi sağladığı,
  • Böylece karşımızdaki kişiyi anlamak ve onun tarafından anlaşılmak için içimizde kapılar açtığı,
  • Duygularımızın ne kadar farkındayız? Duygularımız mı bizi, biz mi duygularımızı yönetiyoruz? Peki insanlarla ilişkilerimizi kim yönetiyor? Gibi sorulara daha rahat cevaplar bulabilmemizi,
  • Kendimize ve karşımızdaki kişiye bir ayna tutabilmemizi sağladığı görülmüştür.

Eray Beceren
Duygusal Zeka Araştırmacısı

Kaynaklar:

  • And, M.. (1974). Oyun ve Bügü. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
  • Çınar, H. ( 2002 ) Sokakta Dramatik Etkinlikler. Tezsiz Yüksel Lisans Projesi, Ankara
  • Goleman, Daniel, Boyatzis, Richard, McKee, Annie. (2003) Yeni Liderler. İstanbul: Varlık Yayınları.
  • Goleman, Daniel. (1996). Duygusal Zeka Neden IQ’dan Daha Önemlidir? İstanbul: Varlık Yayınları.
  • Nutku, Ö. (1983). Dram Sanatı. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları.
  • San, İ. (1991). Eğitimde Yaratıcı Drama. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Cilt 23, Sayı 2, 573-582.
  • Şener, S. (1982). Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi. Ankara: Adam Yayıncılık.

İlgili Yazılar

Çocuğum Çok Sakar

Çocuklarda Gelişimsel Koordinasyon Bozukluğu Nedir? Bu çocuk kime çekti? Neden bu kadar sakar? Daha ayakkabısını bile bağlayamıyor? Babası da böyleydi.. Bazı çocuklar bu şekilde tanımlanabilir. Baktığımızda zekası normal algısı normal…

Devamını oku
Ayağı kayıp yere düşen çocuk çizimi

Çocuklarda Uyku Sorunları

Sevgili Anne babalar, Uyku sorunları bebeklerimizi yetiştirirken hepimizin başına dert olmuştur. Uyku eğitimi ise hala bazı aileler tarafından sıcak bakılmayan bir durum… Acaba uyku eğitimi, çocuğun özgüvenini bozar mı? Uyku…

Devamını oku

Çocuk ve Otizm

Victor, Bethlem Kraliyet Hastanesine 1799 yılında 5 yaşındayken getirilen, iki yaşından beri zor kontrol edilebilen, dört yaşında tek kelime söyleyemeyen, konuşmaya başladıktan sonrada kendinden üçüncü şahıs olarak söz eden, çocukları…

Devamını oku