Organik tarım herkese yeter mi? Organik tarım mantıksız ve pahalı bir lüks müdür? Çeşitli görüşleri bir arada topladık.
Son yıllarda başta ABD olmak üzere gelişmiş ülke insanları organik ürün satan mağaza ya da dükkanlara akın ediyor. Çünkü bilinçli ve sağlığını düşünen tüketici, hormonsuz, genetik değişime uğramamış, zirai ilaç kullanılmamış ürün yemek istiyor. Bu tüketiciler mercimek alırken de bu kaygıyı taşıyor, kuru meyve ya da yaş sebzeyi tercih ederken de… Hatta çocuğuna oyuncak alırken ahşap olanını arıyor. Doğal olarak hızla artan bu talep, dünyada parasal boyutu 25 milyar doları bulan organik ürün pazarı oluşturdu. Uzmanlar organik ürün pazarının 10 yıl içinde 100 milyar dolar seviyesine çıkmasını da bekliyor.
Organik Tarım için Topraklarımız Yeterli mi?
Türkiye’de yeni yeni keşfedilen bu pazar hızlı bir ivme ile büyüyor. Köylerde yaşayan ve tarımda yapay yöntemlerden bihaber nüfusumuzun beslenme tarzı, şimdi büyük kentlerde gelir durumu iyi tüketici tarafından tercih edilir oldu. Çünkü organik tarım ürünleri, yapay yöntemlerle hızlı büyütülen doğaya meydan okuyan, örneğin elma büyüklüğünde çileklerin fiyatından daha pahalıya satılıyor.
Organik tarım için çok elverişli topraklara sahip olan Türkiye 25 milyar dolarlık dünya organik ürün pazarında sadece 37 milyon dolarla yüzde 1,5 paya sahip. Topraklarımızda üretilen organik ürünlerin yüzde 99’u AB üyesi 35 ülkeye ihraç ediliyor. 6 yıldır bazı marketlerde organik ürünlerle buluşan Türk tüketici ise, Avrupalı’nın tersine organik ürün yemek isterse organik olmayan ürünlere göre bazen 4 kat fazla ücret ödüyor. Kontrol ve sertifikasyon hizmetleri çok pahalı olduğu için küçük işletmeler organik tarım işine giremiyor.
Organikte 13 Bin Çiftçi
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ‘Organik Tarım Raporu’nda yer alan bilgilere göre, Türkiye’de organik üretim toplam tarımsal üretimde henüz binde bir seviyesinde bir paya sahip. Ülkemizde organik üretim yapan üretici sayısı 1996 yılında bin 947 iken, bu sayı 2002’de 12 bin 428’e, 2003 yılında da 13 bin 44’e ulaşmış. 1996 yılında 6 bin 789 hektar alanda yapılan organik üretim, 2002 yılında 89 bin 827 hektara, 2003 yılında da 103 bin 190 hektar alanda yapılmaya başlanmış. 1996 yılında 10 bin 304 ton olan organik üretim miktarı, 2002 yılında 310 bin 125 tona, 2003 yılında da 291 bin 826 ton olarak gerçekleşmiş.
Bizde 179 organik ürün var
Türkiye’de 1985 yılında sadece 8 ürün için uygulanan organik tarım günümüzde (bu yazının yazılış tarihinin 2004 olduğuna dikkatinizi çekerim) 179 ürüne ulaşmış durumda. Fındık, ceviz, antepfıstığı, kuru incir, kuru kayısı, kuru üzüm, baklagiller, tıbbi aromatik bitkiler, pamuk, üzüm ile yaş meyve-sebze organik üretim yapılan ürünler arasında. Ülkemizde organik üretim yapılan bölgeler arasında Ege Bölgesi, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi ilk üç sırayı alıyor. Ekonomik gelişmede dezavantajlı bölgelerden olan İç Karadeniz şeridi, İç Anadolu, Doğu Anadolu bölgesi gibi bölgeler organik tarımda avantajlı bölgeler olarak değerlendiriliyor.
Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, organik tarımda yaşanan sorunların başında organik tarım yapan üreticiler için herhangi bir destek mekanizmasının olmamasını gösteriyor. Türkiye’de üretilen organik tarımsal ürünler arasında kurutulmuş ve sert kabuklu meyveler ilk sırada yer alıyor. Dünyada 130’dan fazla ülkede toplam
24 milyon hektar alanda organik tarım yapılıyor. Avustralya 10 milyon hektarla en geniş alana sahipken, Latin Amerika ülkeleri 5,76 milyon hektar alanda, AB ülkelerinde ise 5,5 milyon hektar alanda organik tarım yapılıyor.
Cumhurbaşkanı Yasayı onayladı
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Organik Tarım Yasası’nı onayladı. Yeni yasa, şu düzenlemeleri getiriyor: Türkiye’de organik tarımın kurallarının ihlal edilmemesi, haksız rekabetin önlenmesi, iç ve dış pazar ile kontrol ve sertifikasyon faaliyetlerinin düzenlenmesini amaçlayan yasaya göre, organik ürünlerin ve girdilerin etiketi ve logosu, reklam ve tanıtımı, sahte, yanıltıcı veya ürünün yapısına, özelliklerine, içeriğine, kalitesine, orijinine ve üretim tekniklerine göre hatalı bir izlenim yaratacak, ürünün sahip olmadığı etki ve özelliklerine atıfta bulunacak biçimde olamayacak ve tüketiciyi yanıltıcı yazı, resim, şekil ve benzerlerini içeremeyecek. İhracat sertifikası olmayan ürün, organik ürün adı altında ihraç edilemeyecek. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu tarafından sertifikalandırılmamış ürünler organik ürün veya organik girdi adı altında satılamayacak. Yasaya aykırı hareket edenler için 5 milyar lira ile 30 milyar lira arasında değişen para cezası öngörülüyor. Ek olarak bu kişilere yeniden çalışma izni verilmeyecek.
Ekolojik Tarım Nasıl Ve Nerede Yapılır?
Fiyat uçurumu zamanla kapanır.
Prof. Dr. Ahmet Altındişli (Ekololjik Tarım Organizasyonu Derneği Başkanı)
“Organik tarım yapan üreticilerin, ihracatçıların ve sertifika kuruluşlarının üye olduğu bir sivil toplum kuruluşunun başkanıyım. Türkiye’de üretilen organik ürünlerin yüzde 99’u ihraç ediliyor. Büyükşehirlerde organik ürünlere yönelik yeni yeni talep var. Şu anda bizdeki durum 1987’deki Avrupa gibi. Orada da organik ürünlerle organik olmayan ürünler arasında 3-4 kat fiyat farkı vardı. Ancak tüketici talep ettikçe daha çok üretim yapılmaya başlandı. Ürün arttıkça da organik ürünle organik olmayan ürün arasındaki fiyat uçurumu azaldı. Organik tarımda iç pazarımız geliştikçe, üretici mallarını direkt olarak tüketiciye verir hale gelince fiyatlar da düşecek. Şu anda organik ürünlerle organik olmayan ürünler arasında 2 ile 5 kat arasında değişen fiyat farkı var. Organik tarım ürünlerinde hormon ve kimyasal ilaç kullanamazsınız. Genetik değişim yapmak yasaktır. Ayrıca çevreyi de tahrip etmezsiniz. Artık insanlar sadece yedikleri ve içtiklerinin organik olmasına bakmıyor. Avrupa’da insanlar organik yemek masası, sandalye, pantolon, bitkisel kökenli makyaj malzemesi kullanıyor. Çocuklarına ahşap oyuncaklar alıyor. Ekolojik tarım artık bir yaşam şekli haline geldi.
Organik tarımda geciktik.
İbrahim Yetkin (Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı)
Türkiye’nin toprakları çok elverişli olmasına rağmen organik tarımda çok geri kaldı. Türkiye’de her gün bitkilerde hormon, gen transferi, ilaç kalıntıları tartışılırken insanlar ister istemez organik ürünlere yöneliyor. Ancak organik ürünler organik olmayan ürünlere göre daha pahalı. O yüzden halk bunu alamıyor. Bu ürünleri zenginler alabiliyor. Halk bu ürünlerden faydalanamıyor. Bu ürünler daha çok ihraç ediliyor. Yabancı şirketler Türk ortaklar bulup üreticiye ulaşıyor ve şu kadar ürün alacağım diyerek sözleşme imzalıyor. Böyle bir taahhüt olmadan hiçbir üretici organik tarım işine girmez, çünkü pahalı bir iş. Organik Tarım Yasası’nda çiftçiye verilen finans ve eğitim desteği ile ilgili bazı eksiklikler var. Çiftçinin buna yönelmesi için sadece Ziraat Bankası gibi finans kuruluşlarının kredi sistemi yeterli olmaz. Hayvancılığı destekleme kredisi gibi teşvik edici proje bazında destek verilmeli. Çiftçinin bu konuda yönlendirme ve eğitim konusunda daha somut programlara ihtiyacı var. Ayrıca çiftçinin sorunlarını çözümü için oluşturulacak olan Organik Tarım Komitesi’nde daha çok çiftçi temsilcisi yer almalı.
Sertifikasyon çok pahalı.
Gökhan Günaydın (Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı)
Organik tarımda kontrol ve sertifikasyon hizmetleri çok pahalı. Bu hizmeti Türkiye’de 5’i yabancı 7 şirket veriyor. Bu hizmet çok pahalı olduğu için küçük işletmeci organik tarım işine giremiyor. Biz Tarım Bakanlığı’na organik tarım yapan küçük işletmelerin kontrol ve sertifikasyonunun Bakanlığa bağlı kamu görevlileri tarafından yapılmasını önermiştik. Yasada buna açık kapı bırakıldı. Bu uygulamaya konulursa, küçük işletmeler de organik tarım işine girer. Organik tarım Türkiye için kalıcı bir çözüm değil. Bütün dünyada belirli alanlarda kullanılıyor. Olumlu etkileri görülüyor ama ancak belirli alanlarda organik tarım yapabiliyoruz. Türkiye organik üretimini yurtdışına ihraç etmek üzere yapıyor. İç piyasa fazla gelişmedi. Organik tarımın bir yasal düzenleme içine alınması gerekiyordu. Çünkü AB standartlarına göre üretim yapılmazsa ihracat da yapılamaz.”
Ekolojik tarım herkesi doyurur.
Levent Gürsel Alev (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara Hayır Platformu):
“Kimyasal girdiler kullanılan endüstriyel tarım dünyanın doğal kaynaklarını tüketiyor artık kutup ayısında bile nitrat olduğu tespit ediliyor. Toprak, hava ve su tüketilmiş durumda. Dünyanın kendini yeniden üretmesi, bu kirliliğin azaltılması için ekolojik tarıma ihtiyaç var. Ekolojik tarım ile toprağa, ağaca, suya zarar vermezsiniz. Tüm bunlar göz önüne alındığında bu yasanın adı Ekolojik Tarım Yasası olmalıydı. Endüstriyel tarımı savunanlar tüm dünya ekolojik tarıma geçerse dünya beslenemez diyor ve o yüzden çok kısıtlı bir alanda ekolojik tarım yapılmasın, diğer yerlerde de GDO’lu ve endüstriyel tarıma devam edilsin diyorlar. Ekolojik tarım herkesi doyurmaz diyerek az üretim yapılıyor. Az olan şey de pahalı oluyor. O nedenle ekolojik ürünleri zenginlerin, GDO’lu ve endüstriyel ürünleri de orta sınıf ve yoksullar yesin gibi bir bakış açısı gelişiyor. Biz her insanın ekolojik tarım ürünü olan sağlıklı gıdalar yemesini savunuyoruz. Anlamlı sistemler kurulursa tüm dünya insanları ekolojik ürünlerle doyabilir.”