Birçok anne-babanın çocuğunu okul öncesi eğitime göndermek istemediğini görüyorum. Evde daha iyi bakılacağını söylüyor bu anne-babalar. Elbette bir bebek en iyi annesi tarafından evde bakılabilir Oysa okul öncesi eğitiminde olay “çocuk bakmak” değil, en başta sosyalleşmeyi sağlamak, cemiyet hayatına girmesi, kural öğrenmesi, sınırlarını bilmesidir. Bu yazıda okul öncesi eğitimin önemi hakkında bilgi sahibi olacaksınız.
Hemen her toplumda anne baba ve eğitimcilerin çocukları için istedikleri, onun bedensel, duygusal ve zihinsel yönden sağlıklı bir biçimde büyümesi, topluma yararlı, bağımsız bir yetişkin olması ve potansiyelini en üst sınırlara kadar geliştirebilmesidir. Bunlar, çocuklara çok erken yaştan itibaren sağlanacak imkanlarla mümkün olabilir. Bu nedenle yaşamın ilk yıllarında, yani okul öncesi dönemde verilen eğitim önemlidir.
Yaşamın ilk yıllarında çocuklara toplumsal ve ahlaki değerler aktarılmaya başlanır ve çocukların sahip olması gereken temel bilgi ve beceriler bu dönemde kazandırılır. Bu nedenle okul öncesi eğitimin önemi büyüktür. 3-6 yaş çocuklarının eğitimini gerçekleştiren okul öncesi eğitim kurumunu, anne-babanın yokluğunu giderecek bir kurum olarak değil, anne-babanın ilk yıllardaki rolüne katkıda bulunan ve bu rolü yaygınlaştıran bir kurum olarak değerlendirmek gerekir.
Okul öncesi eğitim kurumlarının en önemli amacı çocuklara temel yaşam becerilerini kazandırmaktır. Bu yüzden zengin eğitim programı ile çocukların, sosyal, duygusal, fiziksel ve bilişsel gelişimine destek olmak hedeflenir.
Sosyal gelişim ve dil gelişim açısından düşünüldüğünde okul öncesi eğitim kurumları, çocuklar için ailenin dışına atılan ilk adım olarak düşünülmelidir. İlk üç yıl içinde çocuk, model olarak gördüğü anne ve babasından gerekli olan temel bilgi ve becerileri öğrendikten sonra, kendisine tanınan fırsatlar ölçüsünde belirli bir psiko-sosyal olgunluğa varır. Ancak, çocukların ailelerinden öğrenebilecekleri sınırlıdır. Çocukların bu dönemde sosyal gelişimleri açısından, aile dışındaki yetişkinlerle ve kendi yaşıtlarıyla bir arada olmaları ve iletişim becerilerini geliştirmeleri gerekmektedir. Çocuklar anaokulunda yaşıtlarıyla ilişkiye girerek birlikte yaşamayı, yemek yemeyi, uyumayı ve oynamayı öğrenir. Böylece ben ve başkası kavramlarının farkına vararak yardımlaşma ve işbirliği duygusu geliştirir. Ayrıca kendi hakkını korumak, paylaşmak ve başkalarının özgürlüğüne saygı göstermek de yine anaokulunda öğrenilir. Bütün bunları yapması için de çocukların kendini ifade edebilmesi ve problem çözme becerilerinin geliştirilmesi sağlanır.
Okul öncesi eğitim programında çocuklar için belirlenen hedeflerden biri onların bedensel gelişimlerini desteklemektir. Çocukların yaptıkları kesme, boyama, yapıştırma vb içeren faaliyetler el kaslarını geliştirirken, açık ya da kapalı ortamlarda oynadıkları oyunlar büyük kaslarını geliştirir. Ayrıca çeşitli anaokullarında verilen beden eğitimi, halk oyunları, bale vb gibi branş dersleriyle yine büyük kasların geliştirilmesi ve vücut koordinasyonunu arttırılması sağlanmaktadır.
Okul öncesi eğitim kurumlarında çocuklar zihinsel gelişim açısından da desteklenirler. Renk, sayı ve kavramlar çocukların anlayacağı somut bir şekilde öğretilir. Fakat burada göz ardı edilmemesi gereken konu okul öncesi eğitim kurumlarındaki anasınıflarının temel hedefinin, çocukları ilköğretime hazır hale getirmek olmasıdır.
Günümüzde özel eğitim kurumları arasında rekabetin çok artmasıyla, bazı okul öncesi eğitim kurumları çocuklara okuma-yazma öğretmektedir. Halbuki okul öncesi eğitim kurumlarının amacı çocuklara okul olgunluğunu kazandırmak olmalıdır. Ayrıca bu yaklaşım Milli Eğitim’in Okul Öncesi Eğitim Programı müfredatına da uygun değildir. Çocuklarını bir okul öncesi eğitim kurumuna gönderecek velilerin, özellikle bu tür eğitim veren okullara çocuklarını göndermemesi, çocuklarının gelişimi açısından oldukça önemlidir. Unutulmamalıdır ki, okul öncesi dönemdeki çocuklarının oyun oynamaya ihtiyacı vardır. Oyun oynamak onların hem gelişimlerini destekler, örneğin bedensel gelişim, dil gelişim vb gibi, hem de enerjilerini atarak rahatlamalarını sağlar. İlköğretime başladıklarında okuma yazmayı nasıl olsa öğreneceklerdir; ama bu dönemde ihtiyaç duydukları kadar oyun oynayamazlarsa ileride bu durumun telafisi mümkün olmayabilir.
Kaynakça:
- Yavuzer, H. Çocuğun Tanımak ve Anlamak. Remzi Kitabevi. İstanbul, 2002
- Yavuzer, H. Çocuk Psikolojisi. Remzi Kitabevi. İstanbul, 2001