Çocuklarda kan şekeri yüksekliği, insülin direnci, kolesterol ve trigliserit yükselmesi, hipertansiyon giderek artan oranlarda görülen bir tablo olmaya başladı.
Özellikle son 50-100 yıl içinde genlerimizin daha önce hiç alışık olmadığı, kan şekerini hızla yükselten beyaz un ve şekerden mamul rafine gıdalar aşırı şekilde kullanılmaya başlandı; buna bağlı olarak taze sebze-meyve ve tencere yemeklerinin tüketiminde de belirgin bir azalma oldu.
Kan şekerini hızla yükselten gıdaların aşırı şekilde kullanılması şişmanlık, diyabet, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu, kanser ve osteoporoz gibi son yıllarda müthiş artış gösteren çok sayıda kronik-dejeneratif hastalığa neden olmaktadır. Bu hastalıklara toplu halde insülin direnci ya da metabolik sendrom denilmektedir. Türkiye’de metabolik sendromun erişkinlerde çok yaygın olduğu belgelenmiştir. Çocuklardaki veriler ise azdır. Prof. Dr. Şükrü Hatun 16.04.2005 tarihli Cumhuriyet Bilim-Teknik dergisindeki yazısında, çocuklardaki bu önemli sağlık sorunu incelemektedir.
Metabolik sendrom nedir ve niçin önemli bir sağlık sorunudur?
Metabolik sendrom, temelinde insülin direncinin bulunduğu, şişmanlık, tansiyon yüksekliği, trigliserid (bir tür kan yağı) yüksekliği, HDL (iyi kolesterol) düşüklüğü ve açlık kan şekerinin normal değerlerden yüksek olmasıyla karakterize bir durum. İlk olarak erişkinlerde tanımlanmış ve metabolik sendrom olanlarda hem erişkin tip şeker hastalığının hem de kalp/damar hastalıklarının sık olduğu gösterilmiş.
Metabolik sendrom, insülin direnci sendromu olarak da isimlendiriliyor; çünkü bu hastalıktaki bulguların hemen hepsi çeşitli dokulardaki insülin reseptörlerinin iyi çalışmamasına bağlı. Çocuklarda insülin direnci giderek artan sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Son yıllarda şişmanlığın insülin direncine neden olmasından çok, insülin direncinin şişmanlığa neden olduğu üzerinde daha çok duruluyor; çünkü yağ dokusu dışındaki dokularda, özellikle de beyin dokusunda insülin etkisi azalınca, organizma aldığı enerjiyi kullanmaktan çok yağ dokusunda depolama yönünde çalışıyor.
Bu durum halk arasında “su içse yarıyor” denen durum. Yani bu insanlar az enerji alsalar bile bu enerji yağ dokusunda dönüştürüyorlar. Yağ dokusu, özellikle karın bölgesindeki yağ dokusu artınca bu dokudan tıp dilinde “iltihap salgıları” (enflamatuar maddeler, sitokinler) olarak bilinen bazı maddeler salgılanıyor ve sanki vücutta “kronik bir iltihap” varmış gibi oluyor. Bu nedenle örneğin metabolik sendrom olanlarda astım, alerjik rinit gibi hastalıklar sık görülüyor, çeşitli kanserlerin sıklığı da artıyor. (Burada omega yağ asitlerinin bu enfflamasyonu geri çevirebileceğini unutmayın)
Günümüzde erişkinlerde metabolik sendrom çok önemli bir sorun; örneğin ABD’de yaşayan erişkinlerin (>20 yaş) yüzde 24’ünde metabolik sendrom olduğu, bazı etnik gruplarda bu oranın yüzde 50’yi bulduğu biliniyor. Erişkinlerde metabolik sendrom tanısı koymak için aşağıdaki risk faktörlerinden üç tanesinin olması gerekiyor.
Çocuklarda metabolik sendrom hangi sıklıkta görülüyor?
Çocukluk çağında şişmanlığın, özellikle de ABD’de çocuklarda erişkin tipi şeker hastalığı (Tip2 diyabet) sıklığının artması ile dikkatler çocuklardaki metabolik sendrom sorununa çevrildi ve görüldü ki şişman çocuklar arasında yüzde 30’a varan oranlarda metabolik sendrom olduğu görüldü. Erişkin dönemde olduğu gibi çocukluk çağında da metabolik sendrom gelişiminde en çok obezite ve insülin direnci üzerinde duruluyor. Obezite ile metabolik sendrom arasındaki yakın ilişki kabul edilse de obez çocukların bir kısmında niçin metabolik sendrom gelişmediği sorusu cevapsız kalmakta.
Yakın zamanda bu soruyu aydınlatmak üzere planlanan bir çalışmada obezite etkisi düzeltilerek yapılan analizlerde metabolik sendrom olan adolesanlarda insülin duyarlılığının yüzde 62 daha düşük olduğu gösterildi. Bu veriler metabolik sendromun obezitenin basit bir sonucu olmadığını, daha çok bağımsız bir bileşen olarak insülin direnci olduğunda ortaya çıkan bir patoloji olduğunu gösteriyor.
Genel olarak birinci derece akrabalarında veya birden fazla yakın akrabasında Tip 2 diyabet, şiddetli şişmanlık veya metabolik sendrom olan çocuklar en riskli grubu oluşturuyor ve bu çocuklar ergenlik başlangıcından itibaren hızla şişmanlıyorlar. Bu özelliğe sahip çocuklardan özellikle boyun ve koltukaltı bölgelerinde kahverengi renk değişimi ve kalınlaşma olanların (buna akantozis nigrikans deniyor ve bir tür çıkmayan kire benziyor) vakit geçirmeden bir çocuk endokrinoloji uzmanına görünmeleri gerekiyor.
Çocuklarda metabolik sendrom tanısı erişkinlerdeki kriterlere göre mi konuyor?
Çocuklarda da aynı kriterler kullanılmakla birlikte, bu kriterlerle ilgili her yaş ve cinse göre farklı eşik değerlerin kullanılması gerekiyor. Ayrıca çocuklara açlık kan şekerinde bozulma daha seyrek, bu nedenle serum insülin düzeyinin yüksekliği dikkate alınıyor. Başta metabolik sendrom bakımından riskli olanlar olmak üzere aşırı şişmanlığı olan bütün çocukların Çocuk Endokrinoloji ünitelerinde incelenmeleri ve gerekli durumlarda şeker yükleme testi yapılması gerekiyor.
Metabolik sendrom tanısı alan çocuklar geleceğin kalp, diyabet hastaları mı?
Erişkinlerde yapılan çalışmalar, metabolik sendrom ile diyabet ve kalp/damar hastalıkları arasında çok yakın bir ilişki olduğunu gösterdi. Benzer durum çocukluk çağı için de geçerli. Bir çocuk metabolik sendrom olunca önünde çok uzun bir yaşam dönemi var ve bu nedenle erken yaşta kardiyovasküler hastalık riski artıyor. Bu eğilim sürerse uzak olmayan bir gelecekte koroner arter hastalığı gibi erişkin yaşa ait sorunların gençlerdeki sıklığının artacağını ve buna bağlı olarak toplumdaki kronik hastalık yükünün artacağını söyleyebiliriz.
Çocukluk çağında metabolik sendrom vakalarının artmasıyla çocuklardaki şişmanlık sorununa bakışımız da değişiyor. Günümüzde çocuklardaki şişmanlığı metabolik sendromun bir bileşeni olarak şişman olanlar ile bir tür “yaşam tarzı” şişmanlığı diyebileceğimiz basit şişmanlar olarak iki ana gruba ayırarak yaklaşmamız gerekli. İlk gruptakilerin ailelerinde şeker hastalığı, kalp damar hastalıkları ve metabolik sendrom yüklü var ve bu çocuklarda temel sorun insülin direnci. Bu çocukların çok yakından izlenmesi gerekir.
Ülkemizde durum nasıl?
Ülkemizde çocukluk çağında Tip 2 diyabet sıklığında hissedilir bir artma gözlenmemekle birlikte, son yıllarda özellikle obez adolesanlarda glikoz intoleransı sıklığına dikkat çeken araştırmalar yayınlanmaktadır. Bizim Marmara Pediatrik Endokrin Grubu olarak çok merkezli olarak yaptığımız bir çalışmada yaşları 10-18 arasındaki 105 çocuğun 15’inde prediyabet saptanmıştır. Ülkemizde çocukluk çağında metabolik sendrom sıklığıyla ilgili yeterli veri yoktur.
Bizim yaşları 2-18 yıl arasında değişen (81 kız, 49 erkek) 131 obez vakada Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre yaptığımız değerlendirmede metabolik sendrom sıklığı obez çocuk ve adolesanlar arasında yüzde 20 bulundu.
Koruyucu hekimlik bakımından Ailesinde Tip 2 diyabet ve/veya metabolik sendrom yükü olan, fizik muayenede gövdesel şişmanlık olan, akantozis nigrikans gibi insülin direnci bulguları olan çocukların daha yakından izlenmesi, Tip 2 diyabet bakımından riskli olan ve insülin direnci olan vakalarda erken tedavi başlanması gereklidir. Bu amaçlar doğrultusunda çocuk hekimleri ve genel pratisyenler için çocukluk çağı obezitesinin değerlendirilmesi konusunda sürekli eğitim toplantıları yapılması gereklidir.